EFSANELER
HER İLÇEDEN BİR EFSANE:
1-TERMAL İLE İLGİLİ BİR EFSANESİ
Bitinyalılar Döneminde Hamamsuyu Vadisi’nin Sağlık ve Güç Tanrısı Mertebesine Çıkartılan Dev Ejderhanın Günümüze Masal Kahramanı Olarak Gelişinin Efsanesi:
GERYONES ADLI DEV EJDERHANIN YAŞADIĞI GERYONES VADİSİ (HAMAMSUYU VADİSİ)
1-DERLER Kİ ; DAĞ HAMAMLARI VE ÇEVRESİNDE GERYONES
ADINDA KOCA BİR EJDER YAŞIYORMUŞ.
Derler ki ; Dağ Hamamları ve çevresinde Geryones adında koca bir ejder yaşıyormuş.Ejder,dağdaki mağaralardan birinde barınıyor,sıcak sular ve buharları içinde yüzüyormuş.karnı acıkınca da öyle bir çığlık atıyormuş ki koca vadi inim inim inliyormuş.
Ejderin karnı acıktığında attığı çığlığı duyanların korkudan neredeyse kanı donarmış.O çığlıklar sırasında herkes kaçışıp saklanırmış.Ormandaki tüm canlıların korkudan sesi, soluğu kesilirmiş.Saatlerce ormandan çıt çıkmazmış.
Çevrede avlanmaya çıkan bir çok insanın küçük dikkatsizliği Geryones’in ağzına layık bir yeme dönüşürmüş..
Geryones’i gören kimileri de korkudan bayılıp öylece yem olurmuş.
Çevrede yaşayanlar,Hamamların olduğu vadiye Geryones’in Vadisi diyorlarmış.
2-GERYONES,YILAN GİBİ,SERT KABUKLU,DERİSİ PUL PUL,AYAKLARI KISA,GÜÇLÜ PENÇELİ,PENÇELERİ KESKİN SERT TIRNAKLIYMIŞ.
Geryones,yılan gibi,sert kabuklu,derisi pul pul,ayakları kısa,güçlü pençeli,pençeleri keskin sert tırnaklıymış.
Birer koca tepsi gibi fıldır fıldır dönen gözleri varmış.
Çok sert ve uzun bir çene ve ağız sahipmiş. Birer kol kadar sivri
dişleri, kimi zaman uzun ağzının ve yanaklarının kenarından taşarmış. Ağzını açtıkça bir alev gibi uzun ,çatallı dili dışarı taşarmış.
Geryones adlı ejderha mağarasından çıktığında, üzerindeki sıcak sular çevreye saçılır,metrelerce yürüdüğü halde üzerinden buharlar,dumanlar tütermiş.
Girdiği ve içinde yürüdüğü çalılık ya da bodur ağaçları yerle bir eder geçermiş.
Boyu kırk elli adımı geçermiş.
Derisi bir ressamın fırçasıyla işlenmiş gibi rengarenkmiş.Öyle parlak renkleri varmış ki gören canlılar istemeden ejderhaya bakakalırlarmış.
Geryones,daha çok akşamüstü ,hava daha kararmadan avlanmaya çıkarmış.
3-ŞİMDİKİ HAVUZUN OLDUĞU YER ÇAMUR VE BATAKLIKMIŞ.
Hamam Vadisinin sık ormanlığında yaşayan hayvanların su içmek için geldikleri Vadinin gölü’nün uygun bir yerindeki ağaçların arasına siner beklermiş.
Şimdiki havuzun olduğu yer çamur ve bataklıkmış.Çevresi sık bir orman ve otlarla çevriliymiş. Vadinin bu gülüne onlarca sıcak,soğuk derecikler akar suyunu ılıcık biçimde beslermiş.
Geryones,sessizce uzanır beklermiş.
O anda ,su içmeye gelen başta ceylanlardan birine o tiz ve gürültülü çığlığıyla saldırırmış..Zaten Ejderhanın, o sesi , duyan hayvanın dizlerinin bağını çözer,onu korkudan aptallaştırır,hayvanın nereye kaçacağını bilemeden oracığa yığılıp kalmasına neden olurmuş.Geryones,kaçışan hayvanların arasından yürür,gelir,yerdeki havyana dişlerini geçirdiği anda bu kez hayvanın çığlığı ortalığı inletirmiş.
Bu göldeden su içmeye gelen domuzlar,kurtlar,tilkiler,sırtlanlar,ceylanlar,dağ keçileri,ayılar,tavşanlar,bir çok kuş türleri Geryones’in çığlığını iyi tanırlarmış.
4-İNSANLAR HAMAMLARIN ÇEVRESİNDE GERYONES’E DENK GELİRLERSE,ONUN O ANLIK YEMEĞİ OLMAKTAN KURTULAMIYORLARDI.
Kimi zaman ,yörede yaşayan insanlar hamamların çevresinde Geryones’e denk gelirlerse,ya meraklarından ya da korkularından onun o anlık yemeği olmaktan kurtulamıyorlarmış.
Vadide yaşayanlar , oradaki sıcak sularının ve buharlarının sardığı bu vadinin hamamlarına ve ejderine hem korkuyla hem de inançla bakıyorlarmış.
Geryones’in avlanmaya çıkmadığı saatleri bilen insanlar Vadinin Gölünden taşıdıkları suyu ,yaralı ve hastalarının tedavilerinde kullanıyorlarmış.
Gölün suyu;yaralara,iç hastalıklara,sancılara,yüze,göze,güce,kısacası her şeye iyi geliyormuş.Ama insanlar bu suyu istedikleri zaman kullanamıyormuş.Bir çok kez hastalarına su getirebilmek için gidenlerin dev ejderhaya yem olduklarını görüyorlarmış.
Bu suların bekçisi olarak Geryones’in gönderildiğine inanıyorlarmış.Geryones’in varlığı,gücü, ve çevreyi titreten o çığlığı onun bu vadinin güçlü koruyucusu olduğuna inanmaya başlamışlar.
Yörede yaşayanlar, buraya “Geryones Vadisi” veya “Geryones’in Hamamları” diyorlarmış.
Geryones’in Vadisi ve Hamamları olarak adlandırılan bu yer,bölgedeki insanların inançlarına da yerleşmeye başlamış..Vadinin şifalı sularını içen ya da kullanan kişilerin güce ve sağlığa kavuştuğunu görenler vadiye ve Geryones’e tanrısal bir gözle bakmaya başlamışlar.
Böylece Geryones Vadisi’nin sağlık ve güç simgesi olan “Geryones” adlı ejderha, aynı zamanda yöredekilerin de koruyucu tanrısı konumuna yükselmiş.
5-İNSANLARIN HAYATTA KALMALARINI SAĞLAYAN DA GERYONES
VADİSİNDEKİ SUDUR.
Zaman geçmiş,gün gelmiş,yörede bir salgın hastalık başlamış.
İnsanlar bir bir dökülmeye,ölmeye başlamışlar.
Vadinin sularından içirilen insanlar kurtulmaya başlamış.
Yörede yaşayanlar,yaşlı kahine gitmiş,nedenini sormuşlar.O da onara tek bir cümle söylemiş:
“İnsanların hayatta kalmalarını sağlayan da Geryones Vadisindeki bu sudur.” Demiş.
Kahin demiş ama suyu getirip hastalara verebilecek güç ise yokmuş.
Bunun üzerine bütün yöre halkı bir araya gelmiş, bu Geryones adlı ejderha’dan kurtulmanın yollarını düşünmeye başlamışlar.Sonunda yine karşı vadide yaşayan yaşlı kahine gitmekten başka çarelerinin kalmadığını görmüşler.Kendi aralarında toplanmış,birkaç kişi seçmiş Yaşlı Kahin’e göndermişler.Gelenler,yaşlı kahine durumu anlatmışlar.Yaşlı kahin biraz düşünmüş,sonra gelenlere dönüp:
“Siz bu ejderi çok zor öldürürsünüz.Önce ona sığırlar,av hayvanları ve yiyecekler vermeniz gerekmektedir.O bunları yemekle meşgul olurken sizlerin onu haklamanız gerekir.Haa,Ejderhayı öldürmek öyle kolay bir iş değil.Önce bilinmesi gereken önemli bir nokta var.Ejderha yer altının güçleri tarafından büyülenmiştir.Kolayca ölmez.Boynunda bir noktası var.Ancak orayı üç kez kesebilirseniz öldürebilirsiniz.Yoksa kafasını kesseniz bile kafa yeniden çıkar,yeniden saldırır.Kesik yeri üç kez teker teker kesmeniz gerekecek.”demiş.
Yaşlı Kahin bunu söyledikten sonra Vadide yaşayanlar sessizce oradan çekilmiş,yaşadıkları yere dönmüş, düşünmeye başlamışlar.
Önce Vadinin güçlü, kuvvetli , bileği güç bükülür yiğitlerini toplamışlar.Bir savaş düzeni içinde çalışmışlar.Günlerce ejderi uzaktan izlemişler,onun geçtiği yerleri ve bıraktığı izleri bellemişler.
6-EJDERHAYI ÖLDÜRMEK ÖYLE KOLAY BİR İŞ DEĞİL.
Sonra,ejderi çeşitli avlarla içlere doğru çekip onun boyunu aşacak bir derin kuyu kazımışlar.Kuyunun üzerini ince dal parçacıklarıyla kaplamış,kuyunun hemen başına da kocaman bir sığırı ağaca bağlamışlar.Ardından ellerine sivri uçlu mızraklarını almış,her biri bir köşeye sinmişler.
Ertesi gün , yeri göğü çınlatarak gelen ejderin açlık sesi çevreyi inletmeye başlamış.Kendisine hazırlanan yolu ve yol başlarındaki avları yiye yiye yoluna devam etmiş.
Sonunda hazırlanan tuzağın başına gelmiş. İlerdeki koca sığırı görünce büyük bir çığlık atmış.Sığır bağlı olduğu ağacın dibinde yığılıp kalmış korkudan.Ejder büyük bir iştahla ava ulaşmak için hamle yapınca kendini kuyunun dibinde bulmuş.Çığlıkla kuyuya yuvarlanan ejder çıkmak için kuyunun kenarına doğru sıçramak istemiş ama ilk önce gözlerinden sivri mızrakları yemeye başlamış.Acı dolu çığlıklarla kuyunun kıyısına sıçramış.Tam bu sırada Vadinin yiğitlerinden biri çekip kılıcını ejderin boynunu uçurmuş.Çevreye bir azgın dere gibi kanlar fışkırmaya başlamış.Öyle ki bir anda kuyunun içi dolduğu gibi kan bir dere gibi Vadiden aşağılara doğru akmaya başlamış.O sırada ikinci yiğit gelmiş ikinci kez ejderin toparlanmaya başlanan boynunu kesmiş.Ejderin çığlıkları dağdan kayaları ağaçlarıyla birlikte söküyormuş.Bu kez de yerine yapışan boynunu üçüncü kez üçüncü delikanlı kesmiş.
Bu sırada da kuyunun kıyısına yapışan ejderin ayakları açılmış,kafası kuyunun dışında diğer yerleri kuyunun içine yuvarlanmış,üst üste yığılmış bir tepeye dönmüş.
7-“VADİNİN YİĞİTLERİ,GERYONES CANAVARININ BAŞINI UÇURDULAR.ARTIK VADİ VE ŞİFALI SULARI VADİDE YAŞAYAN HERKESİNDİR”
Vadinin bütün halkına haber uçmuş:
“Vadinin yiğitleri,Geryones Canavarının başını uçurdular.Artık vadi ve şifalı suları vadide yaşayan herkesindir”
Günlerce Geryones canavarının başını ve gövdesini görmeye gelenler çevreye doluşmuş.
Artık yöredeki hastalar,güçsüzler,yaşlılar bir bir sıcak hamamlara gelmeye başlamışlar.
Vadinin gençleri Geryones’in çevredeki pisliklerini ve dağınıklığını temizlemişle.Vadinin Gölü olan yere insanların içine girebilecekleri havuzlar,soyunacakları ve yatacakları mekanlar yapmışlar.Tümünü mermerlerden bir sırma gibi işlemişler.
Üstelik yeraltının derinliklerinden kendilerine uzatılan bu sağlık,şifa ve gençlik kaynağına da saygı ve bağlılık gösterip onu bir inanç sembolü olarak işlemişler.
8-İNSANLAR SAĞLIK,ŞİFA VE GENÇLİK KAYNAĞINA SAYGI VE BAĞLILIK GÖSTERİP ONU İNANÇ SİMGESİ HALİNE GETİRMİŞLER
Derler ki ; Vadide yaşayanlar,bu olaydan sonra yaşlı kahine tekrar gitmişler.
Vadi halkı ona teşekkür etmek istemiş.
Bu sırada ,yaşlı kahini yatağında ölmek üzere olduğunu görmüşler.Yaşlı kahin gelenleri görünce eliyle işaret edip çağırmış:
“Bu ejder bedeninde yeraltının büyülü gücünü taşıyordu.Ona ilk öldürücü darbeyi vuran gence bu güç geçmiştir.Bu genç ise bin yılda bir gelen bir insandır.İnsanların en güçlüsü,en kudretlisi olacaktır.O sizlere baş olacak.Varın gidin bu kaynaklara sahip olun.Bu kutsal mekanı boş bırakmayın.”demiş ve oracıkta ölmüş.
9-HER BİN YILDA BİR YİĞİT GELİR,ÇEVREYİ KORUR,DÜZENLER VE UZUN BİR SÜRE ADIYLA EN YÜCE BİR MERTEBEYE ÇIKAR
Denir ki ; o günden sonra, her bin yılda bir yiğit gelir,çevreyi korur,düzenler ve uzun bir süre adıyla en yüce bir mertebeye çıkar , sonraki bin yılda , bir başkası gelene kadar zamana hükmeder.
2-ÇİFTLİKKÖY EFSANESİ
KARAKİLİSE
BİTİNYA İMPARATORUNUN USTA KILIÇ KULLANAN, OK ATAN GÜZEL KIZI
Bitinya İmparatorunun çok güzel bir kızı vardı.
Güzelliği dillere destandı.Onu İstanbul’dan,Roma’dan,Atina’dan daha bir çok ülkeden,şehirden genç,babayiğit ister ama İmparatorun kızı kimseyi istemez.
Babasının Pylai kasabasının rıhtımına yaptırdığı köşkünde yaşardı.Köşkünde kendisi gibi yedi yiğit kız vardı.Bu savaşçı genç,bilekleri bükülmez kızlar da onun hem can yoldaşları hem de en yakın arkadaşlarıydılar.
Akşamları yedi kız arkadaşıyla atlarına atlar Hersek’e kadar giderlerdi.Çevredeki ormanlarda ok atar,av avlarlardı.
İmparator Kızı,iyi kılıç kullanır,çok iyi ok atardı.Attığı hiç bir ok hedefinden şaşmazdı.Kendisiyle İmparator babasının askerleri kılıç oyunlarına girmeye görsünler.İlk dakikalarda genç kızın ayağını göğüslerinde bulurken toprağa dayalı ağızlarına zor nefes yetişirdi.
Kızın , yedi kız arkadaşı da ondan geri kalmazdı.Yedisinin de bileği bükülmez yiğitler olduğunu herkes bilirdi.
İMPARATOR KIZININ ÖLMESİ
Günlerden bir gün, Bitinya’nın bu şirin kasabasını yedi genç kızın bir feryadı figanı basar ki sormayın gitsin.Öyle bir ses,öyle bir çığlık ki dağ,taş yerinden oynar . Attıkları çığlıklar,denizde dalga olur yüzer gider sonsuza. Ellerini,yüzlerini yırtarlar.Kızı yatağında ölü bulurlar.Kimine göre:
“ yılan sokmuştur.
Kimine göre:
“düşmanlar zehirli okla kızı öldürmüşlerdir.”
Kimine de göre :
“İmparatorun düşmanları ondan intikam almak için kızını öldürmüşlerdir.”
İmparator ile esi ağlaşırlar sızlaşırlar ama elden gelen bir şey yoktur.İmparatorun eşi kızının köşkünü görmeye dayanamaz.Kapıda bekleşen askerlere öyle bir emir verir ki hemen oracıkta,o anda kızın köşkünü yerle bir ederler .Köşkün yeri düz bir toprak alana döner.
Liman da , çevresi de bir günde ıssızlaşır.Ne su kemerlerinden suyun sesi gelir,ne köşkün yerinden bir taş parçası görünür.
İMPARATORUN KIZI ADINA BİR DİNİ YAPI YAPMASINI RÜYADA GÖRMESİ
Bir gün İmparator bir rüya görür.Rüyada bir elinde asası olan uzun sakallı biri İmparatora:
“Üzülme oğlum.Kızının köşkü yerine bütün insanları toplayacak ve Tanrıya yalvaracak bir yapı yap oğul.Hem de kızının öldüğü yerde.O yapıyı gördükçe sen de toprak olacağını hatırlarsın.Yapı ,görünümde küçük olsun ama egemenliği büyük olsun.Dört kapısı olsun.Bir kapıdan yağmur girsin,bereket taşısın.Bir kapıdan rüzgar girsin bütün yeşili döllesin. Bir kapıdan canlılar girsin çoğalarak çıksın.Bir kapıdan deniz sesi girsin ufuklara egemenlik getirsin.Tam tepesinden güneş doğsun, ortasına eşitlik düşsün,her şey olgunlaşsın,göğe dua yükselsin.”
İmparator uyanır,kan ter içinde gördüğü rüyayı defalarca düşünür,düşünde söylenenleri haklı bulur.Buraya bir dini yapı yapmak istediğini yakınlarına söyler.Hepsi bu isteği uygun bulur.İmparatorun istediği yapı öyle bir yapı olsun ki hangi yönden baksan her yönü hep aynı olsun.
Pylai kasabasına,taş iskelenin yakınına ustalar,mimarlar gelir.ölçerler biçerler ilk taşı,ilk tuğlayı koyarlar.
HER TUĞLASI BİR YERDEN,GERİ KALANI İSE KUDÜSTEN GELEN BİTİNYA’NIN EN DEĞERLİ YAPISI
Derler ki .”Her kapının tuğlası bir yerden getirildi.İlk tuğlası İstanbul Ayasofya’nın bir duvarının en uygun yerinden, bozmadan , bir yerinden,yapıya zarar vermeden,ikinci tuğlası İznik Ayasofya’dan,Üçüncü tuğlası Efes’ten,dördüncü kapının tuğlası ve yapıdaki diğer tuğlalar da deve yüküyle Kudüs’ten getirtilmişlerdir
Kudüs’te yaşlı , ustalar ustası bir tuğla ustası yaşamaktadır.Bu usta, tuğlaları pişirirken içine içine öyle bir madde katıyor ki bunu yakınları ne de çırakları bilir.Ustanın sırrı..Tuğla piştikten sonra öyle bir sertleşir ki tıpkı demir sesi çıkarır.Güneşe çıkardığında güneşte ayna gibi çevreye ışığı yansıtır.Gece ise ay gibi ışıl ışıl parlar,çevresini adeta ışıltıya boğar.
O yüzden bu yapı dünyanın en kıymetli yapısıdır.
Geceleri İstanbul’dan,taa İmparatorun sarayından bir ay parçası gibi fark edilirdi.Sırf bu yapıyı görmek üzere bir çok insan ay ışığında gelir karşıdan yapıya hayran hayran bakarlardı.
Yapı Bitinya’nın en muhteşem yapısıydı.
İmparatorun kızı için yapılmıştı.
MODERN BİNALARIN ARASINA SIKIŞMIŞ SESSİZ TARİH:KARAKİLİSE
Aradan yıllar yıllar geçer.
Zaman döner Tarih değişir,
Bitinya Bölgesine Roma İmparatorları sahip olurlar.
Doğu Roma için Bizans İmparatorluğu denilinde bu topraklar Bizans İmparatorluğuna ait olur.Hırıstiyanlığı kabul eden Bizanslar Bitinliler döneminde yapılan bu muhteşem yapıyı yeniden elden geçirerek bir kiliseye çevirir.
Bu Playli kasabasındaki kilise İstanbuldaki ve İznik teki iki Ayasofyaların arasındaki en güzel kilisedir.Deniz yoluyla istanbuldaki saraya,kara yolu ile İznik ve Kudüse bağlıdır.
Aradan yıllar geçer.
Osmanlı çevreye hakim olunca çevre Müslünların yerleştikleri alana döer.
Pylai kasabasındaki Hıristiyanlar da çekilince kilise yıkılmaya başladı.Çevrede bu yapıa Kara Kilise denilmeye başladı.
Şimdi Çiftikköy’de modern binaların arasında yıkık ve çevresi dolmuş sessiz bir tarihi bina olarak zamana direnmektedir.
3-ALTINOVA EFSANESİ
ÇOBANKALE (XERİGORDOS) EFSANELERİ (1)
Yolunuz bir gün Altınova’ya düşsün.
O sıcak,yumuşak toprağı örten asvaltın dışına aracınızı çekin.Araçtan inin.
Biraz yürüyün
Toprağa sıkı sıkı basın.
Bedeninizin hafifçe titrediğini göreceksiniz.
Eğilin,iki elinizi toprağa bastırın ve kısa bir süre ne duyumsadığınızı düşünün.Eğer duyumsadıklarınızı ayırd edemiyorsanız ben size en eskisinden başlayıp sırayla söyleyeyim.
“Duyumsadıklarınız ve duyduklarınız metal sesleriyle Drakon Vadisinde yürüyen savaşçıların sesleridir.”
Biliyorum şimdi de soracaksınız:
“Hangi savaşçılar,kimin savaşçıları?”
Hemen söyleyeyim:
DRAKON VADİSİNDE KISTIRILAN HAÇLI SAVAŞÇILARI
“Bu savaşçılar ,zırhlarıyla,gürültüleriyle,metallere bürünen Haçlı savaşçılarıdır.”
Siz Haçlı ordularını düşünedurun, biz efsanemize dönelim.
Drakon Vadisi’nde yürüyen savaşçılar, sıra düzeninde şarkılar ve marşlarla Drakon Nehri’nin ağzına gelirler.Sularını içer,göğüslerine varan akıntılı sudan karşıya yürüyerek geçmeğe başlarlar.Vadideki zırhlı savaşçılar suda ilerlerken birden güçlü bir hücum sesiyle tuzağa düştüklerini anlarlar.Vadinin ve nehrin çevresinden başlarına yağmur gibi oklar yağar.Öyle bir yağış başlar ki onları ne metal zırh koruyabilir,ne de sinme,saklanma.Savaşçıların tümü ölür.Ne taş üstünde taş,ne de omuz başında baş kalır.Yaralılara ise biraz sonra tepeden vadiye inenler kılıçtan geçirir.Kıyıda kalan ölen haçlılar da suya atılır.
Drakon Nehri,günlerce kan akar.
Denize sürüklenen kanlar nehir ağzından denizin içlerine kadar kızıl bir akıntı oluşturmuş.
Ağır metal elbiseleriyle Haçlılar koca nehirde dağ gibi cesetleriyle günlerce kalmış.
Drakon Nehri’nin önü kapanmış.Sular birikmeğe başlamış.Nehir yatak değiştirmiş.
ÇOBANKALE’DEKİ BİZANSLILAR
Bu sırada yörede Bizanslılar yaşamaktadır .Emir dinlemeyen Haçlıların yakıp yıktıkları ve hangi canlıyı görürlerse kılıçtan geçirdiklerini bilen Bizanslar Xerigordos’a (Çobankale’ye) sığınmışlar.
Yörede yaşayanlar , kaleye sığınırlarken savaşçıları da yöreye zarar veren bu gözü dönmüş savaşçılara tuzak kurmakla uğraşıyorlarmış.
İçeri sığınanlar, kısmen yıkılan kalenin, ayakta kalan burçlarından aşağıya, nehir yatağına bakıyorlarmış.
Bu kadar metal, bu kadar kemik ile ne yapabilir?
Önce suyun önü açılır.
Onlar da öyle yapmışlar.
Cesetleri ve metalleri birbirinden ayırmış, iki koca dağ yapmışlar. Sonra dalmış ormana iki dağdan da yüce bir dağ daha kurmuşlar. Odun dağı...
Bilgeleri, Bilginleri gelmiş, kafa kafaya vermişler.Tartışmışlar,konuşmuşlar.Metallerin ve kemiklerin nasıl değerlendirileceklerini bulmuşlar. Görevliler,koşmuş, kazanlar kurmuş, yataklar hazırlamışlar.
Cesetleri, kazana, metalleri yatağa koymuşlar. Ardından koca odun dağlarını yakmışlar.
Ben diyeyim otuz dokuz gün,siz deyin kırk gün.
Odunlar yanmış ha yanmış.
Sonunda yatakta Metaller erimiş,kazanlarda ise kemikler erimiş...Kazanlar dolusu tutkal oluşmuş.
ÇOBANKALE ‘NİN) DEMİRCİ USTALARI
Soğuyan yatağın başına ustalar üşüşmüş. Çekiçler getirilmiş, örsler kurulmuş,. Koca demir yığınından demirler kesilmiş, demirler dövülmüş. Ustalığa ustalık katılmış, koca kale kapıları orada yapılmış.
ÇOBANKALE’NİN TAŞ USTALARI
Yapı ustaları,kalenin yıkılan taşlarını toplamış, taş ocaklarını açmışlar. Baş