Yalova ve İlçeleri Kültür Web Tanıtım Sitesi
  Efsanelerimiz
 

EFSANELER

 


HER  İLÇEDEN BİR  EFSANE:

1-TERMAL İLE İLGİLİ BİR EFSANESİ

 

Bitinyalılar Döneminde Hamamsuyu Vadisi’nin Sağlık ve Güç Tanrısı Mertebesine  Çıkartılan Dev Ejderhanın Günümüze Masal Kahramanı  Olarak Gelişinin Efsanesi:

 

GERYONES  ADLI DEV  EJDERHANIN YAŞADIĞI GERYONES  VADİSİ (HAMAMSUYU VADİSİ)

 

 

 

         1-DERLER  Kİ ; DAĞ  HAMAMLARI VE  ÇEVRESİNDE  GERYONES

                          ADINDA KOCA  BİR  EJDER  YAŞIYORMUŞ.

 

         Derler  ki ; Dağ  Hamamları ve  çevresinde  Geryones adında  koca  bir  ejder  yaşıyormuş.Ejder,dağdaki mağaralardan  birinde  barınıyor,sıcak  sular  ve  buharları  içinde  yüzüyormuş.karnı  acıkınca  da  öyle  bir  çığlık  atıyormuş  ki  koca  vadi inim  inim  inliyormuş.

            Ejderin  karnı  acıktığında attığı  çığlığı  duyanların korkudan neredeyse  kanı  donarmış.O  çığlıklar sırasında  herkes  kaçışıp  saklanırmış.Ormandaki  tüm  canlıların korkudan sesi, soluğu  kesilirmiş.Saatlerce ormandan  çıt  çıkmazmış.

            Çevrede  avlanmaya çıkan  bir  çok insanın küçük  dikkatsizliği Geryones’in  ağzına layık  bir yeme dönüşürmüş..

Geryones’i gören kimileri  de korkudan bayılıp  öylece yem  olurmuş.

            Çevrede  yaşayanlar,Hamamların  olduğu  vadiye Geryones’in  Vadisi  diyorlarmış.

 

 

2-GERYONES,YILAN  GİBİ,SERT  KABUKLU,DERİSİ  PUL  PUL,AYAKLARI KISA,GÜÇLÜ  PENÇELİ,PENÇELERİ   KESKİN SERT  TIRNAKLIYMIŞ.

 

            Geryones,yılan  gibi,sert  kabuklu,derisi  pul  pul,ayakları kısa,güçlü  pençeli,pençeleri   keskin sert  tırnaklıymış.

Birer  koca  tepsi  gibi fıldır  fıldır  dönen  gözleri  varmış.

Çok  sert ve  uzun  bir  çene  ve  ağız sahipmiş.  Birer kol  kadar  sivri 

  dişleri, kimi  zaman uzun  ağzının ve  yanaklarının  kenarından  taşarmış. Ağzını  açtıkça bir  alev gibi uzun ,çatallı  dili dışarı  taşarmış.

            Geryones adlı  ejderha mağarasından  çıktığında, üzerindeki  sıcak  sular  çevreye  saçılır,metrelerce  yürüdüğü  halde  üzerinden  buharlar,dumanlar  tütermiş.

Girdiği ve  içinde  yürüdüğü  çalılık  ya  da  bodur  ağaçları  yerle  bir  eder geçermiş.

Boyu  kırk  elli  adımı geçermiş.

Derisi  bir  ressamın  fırçasıyla  işlenmiş  gibi  rengarenkmiş.Öyle  parlak   renkleri  varmış  ki   gören  canlılar   istemeden  ejderhaya  bakakalırlarmış.

Geryones,daha  çok akşamüstü ,hava  daha  kararmadan avlanmaya  çıkarmış.

 

3-ŞİMDİKİ HAVUZUN  OLDUĞU  YER ÇAMUR  VE  BATAKLIKMIŞ.

 

Hamam Vadisinin  sık  ormanlığında  yaşayan hayvanların  su  içmek  için  geldikleri Vadinin gölü’nün  uygun  bir  yerindeki  ağaçların  arasına siner  beklermiş.

Şimdiki havuzun  olduğu  yer çamur  ve  bataklıkmış.Çevresi  sık bir  orman  ve  otlarla  çevriliymiş. Vadinin  bu  gülüne  onlarca  sıcak,soğuk  derecikler  akar  suyunu ılıcık  biçimde beslermiş.

Geryones,sessizce  uzanır  beklermiş.

O anda ,su  içmeye  gelen  başta  ceylanlardan  birine o  tiz  ve  gürültülü  çığlığıyla  saldırırmış..Zaten Ejderhanın, o  sesi , duyan  hayvanın  dizlerinin  bağını  çözer,onu  korkudan aptallaştırır,hayvanın nereye  kaçacağını  bilemeden oracığa  yığılıp  kalmasına neden  olurmuş.Geryones,kaçışan  hayvanların  arasından yürür,gelir,yerdeki  havyana  dişlerini  geçirdiği  anda  bu  kez  hayvanın   çığlığı  ortalığı  inletirmiş.

Bu  göldeden su  içmeye  gelen domuzlar,kurtlar,tilkiler,sırtlanlar,ceylanlar,dağ  keçileri,ayılar,tavşanlar,bir çok kuş  türleri Geryones’in  çığlığını  iyi  tanırlarmış.

 

4-İNSANLAR  HAMAMLARIN  ÇEVRESİNDE GERYONES’E  DENK  GELİRLERSE,ONUN  O  ANLIK  YEMEĞİ  OLMAKTAN  KURTULAMIYORLARDI.

 

Kimi  zaman ,yörede  yaşayan insanlar  hamamların  çevresinde Geryones’e  denk  gelirlerse,ya meraklarından  ya  da korkularından onun  o  anlık  yemeği  olmaktan  kurtulamıyorlarmış.

Vadide  yaşayanlar , oradaki sıcak  sularının  ve  buharlarının sardığı bu vadinin  hamamlarına  ve  ejderine hem korkuyla  hem de inançla  bakıyorlarmış.

Geryones’in avlanmaya  çıkmadığı  saatleri  bilen insanlar Vadinin Gölünden taşıdıkları  suyu ,yaralı ve  hastalarının  tedavilerinde  kullanıyorlarmış.

Gölün suyu;yaralara,iç  hastalıklara,sancılara,yüze,göze,güce,kısacası her  şeye  iyi  geliyormuş.Ama  insanlar  bu  suyu istedikleri  zaman kullanamıyormuş.Bir  çok kez  hastalarına  su  getirebilmek  için  gidenlerin  dev  ejderhaya  yem  olduklarını  görüyorlarmış.

Bu  suların  bekçisi  olarak  Geryones’in gönderildiğine inanıyorlarmış.Geryones’in varlığı,gücü, ve çevreyi titreten o çığlığı onun  bu vadinin güçlü koruyucusu  olduğuna  inanmaya başlamışlar.

Yörede  yaşayanlar, buraya “Geryones Vadisi” veya  “Geryones’in  Hamamları”  diyorlarmış.

Geryones’in Vadisi  ve  Hamamları  olarak adlandırılan bu yer,bölgedeki insanların inançlarına  da  yerleşmeye  başlamış..Vadinin şifalı  sularını içen  ya  da  kullanan kişilerin  güce  ve  sağlığa kavuştuğunu   görenler vadiye  ve Geryones’e  tanrısal  bir  gözle  bakmaya  başlamışlar.

Böylece  Geryones Vadisi’nin sağlık  ve  güç simgesi  olan  “Geryones” adlı  ejderha, aynı zamanda  yöredekilerin  de koruyucu  tanrısı  konumuna  yükselmiş.

 

5-İNSANLARIN HAYATTA  KALMALARINI  SAĞLAYAN  DA GERYONES

                           VADİSİNDEKİ  SUDUR.

 

Zaman  geçmiş,gün  gelmiş,yörede bir  salgın hastalık başlamış.

İnsanlar  bir  bir dökülmeye,ölmeye  başlamışlar.

Vadinin  sularından  içirilen insanlar  kurtulmaya  başlamış.

Yörede  yaşayanlar,yaşlı  kahine  gitmiş,nedenini  sormuşlar.O  da  onara  tek  bir  cümle  söylemiş:

“İnsanların hayatta  kalmalarını  sağlayan  da Geryones Vadisindeki  bu sudur.” Demiş.

Kahin demiş  ama suyu  getirip  hastalara  verebilecek  güç  ise yokmuş.

            Bunun  üzerine  bütün  yöre  halkı bir  araya  gelmiş,  bu Geryones  adlı  ejderha’dan kurtulmanın  yollarını düşünmeye  başlamışlar.Sonunda yine karşı  vadide  yaşayan  yaşlı kahine  gitmekten  başka çarelerinin  kalmadığını  görmüşler.Kendi  aralarında  toplanmış,birkaç  kişi  seçmiş Yaşlı  Kahin’e  göndermişler.Gelenler,yaşlı  kahine durumu  anlatmışlar.Yaşlı  kahin  biraz  düşünmüş,sonra  gelenlere  dönüp:

         “Siz bu ejderi  çok  zor  öldürürsünüz.Önce  ona  sığırlar,av  hayvanları  ve  yiyecekler  vermeniz  gerekmektedir.O  bunları yemekle  meşgul  olurken sizlerin  onu haklamanız  gerekir.Haa,Ejderhayı  öldürmek  öyle  kolay  bir  iş  değil.Önce bilinmesi  gereken  önemli  bir nokta  var.Ejderha  yer  altının  güçleri  tarafından  büyülenmiştir.Kolayca  ölmez.Boynunda  bir  noktası  var.Ancak  orayı  üç  kez  kesebilirseniz  öldürebilirsiniz.Yoksa  kafasını  kesseniz  bile  kafa  yeniden  çıkar,yeniden  saldırır.Kesik  yeri  üç  kez  teker  teker  kesmeniz  gerekecek.”demiş.

Yaşlı Kahin  bunu  söyledikten  sonra  Vadide  yaşayanlar  sessizce oradan  çekilmiş,yaşadıkları yere dönmüş, düşünmeye  başlamışlar.

Önce Vadinin  güçlü, kuvvetli , bileği  güç  bükülür  yiğitlerini  toplamışlar.Bir  savaş  düzeni  içinde  çalışmışlar.Günlerce  ejderi uzaktan  izlemişler,onun  geçtiği  yerleri  ve  bıraktığı  izleri  bellemişler.

 

6-EJDERHAYI  ÖLDÜRMEK  ÖYLE  KOLAY  BİR  İŞ  DEĞİL.

 

            Sonra,ejderi çeşitli  avlarla içlere  doğru  çekip  onun  boyunu  aşacak  bir  derin  kuyu  kazımışlar.Kuyunun  üzerini  ince  dal  parçacıklarıyla  kaplamış,kuyunun   hemen  başına  da   kocaman  bir  sığırı  ağaca  bağlamışlar.Ardından ellerine  sivri  uçlu  mızraklarını  almış,her biri  bir  köşeye  sinmişler.

            Ertesi  gün , yeri  göğü  çınlatarak   gelen  ejderin  açlık  sesi  çevreyi  inletmeye  başlamış.Kendisine  hazırlanan  yolu ve  yol  başlarındaki  avları  yiye  yiye  yoluna  devam  etmiş.

            Sonunda  hazırlanan  tuzağın  başına  gelmiş.  İlerdeki  koca  sığırı  görünce   büyük  bir  çığlık  atmış.Sığır  bağlı  olduğu  ağacın  dibinde yığılıp  kalmış  korkudan.Ejder  büyük  bir  iştahla  ava  ulaşmak  için  hamle  yapınca  kendini  kuyunun dibinde  bulmuş.Çığlıkla kuyuya  yuvarlanan ejder  çıkmak  için  kuyunun  kenarına  doğru  sıçramak  istemiş  ama ilk önce  gözlerinden sivri  mızrakları yemeye  başlamış.Acı  dolu  çığlıklarla   kuyunun  kıyısına  sıçramış.Tam  bu  sırada Vadinin  yiğitlerinden  biri çekip  kılıcını ejderin  boynunu  uçurmuş.Çevreye  bir  azgın  dere  gibi  kanlar  fışkırmaya  başlamış.Öyle  ki  bir  anda kuyunun  içi  dolduğu  gibi  kan  bir  dere  gibi  Vadiden  aşağılara  doğru  akmaya  başlamış.O  sırada  ikinci  yiğit  gelmiş   ikinci  kez  ejderin  toparlanmaya  başlanan boynunu  kesmiş.Ejderin  çığlıkları  dağdan  kayaları  ağaçlarıyla  birlikte söküyormuş.Bu  kez  de yerine  yapışan  boynunu  üçüncü  kez üçüncü  delikanlı  kesmiş.

            Bu  sırada  da  kuyunun  kıyısına  yapışan  ejderin  ayakları açılmış,kafası  kuyunun  dışında diğer  yerleri  kuyunun  içine  yuvarlanmış,üst  üste  yığılmış  bir  tepeye  dönmüş.

 

7-“VADİNİN  YİĞİTLERİ,GERYONES  CANAVARININ BAŞINI  UÇURDULAR.ARTIK  VADİ  VE  ŞİFALI  SULARI  VADİDE  YAŞAYAN  HERKESİNDİR”

 

            Vadinin  bütün  halkına  haber  uçmuş:

         “Vadinin  yiğitleri,Geryones  Canavarının başını  uçurdular.Artık  vadi  ve  şifalı  suları  vadide  yaşayan  herkesindir” 

            Günlerce  Geryones  canavarının  başını  ve  gövdesini  görmeye  gelenler  çevreye  doluşmuş.

            Artık  yöredeki  hastalar,güçsüzler,yaşlılar  bir  bir  sıcak  hamamlara  gelmeye  başlamışlar.

            Vadinin  gençleri Geryones’in  çevredeki  pisliklerini  ve  dağınıklığını  temizlemişle.Vadinin  Gölü  olan  yere  insanların içine girebilecekleri  havuzlar,soyunacakları  ve  yatacakları  mekanlar  yapmışlar.Tümünü  mermerlerden  bir  sırma  gibi  işlemişler.

Üstelik   yeraltının  derinliklerinden  kendilerine  uzatılan  bu  sağlık,şifa  ve  gençlik  kaynağına  da   saygı  ve  bağlılık  gösterip onu  bir  inanç  sembolü  olarak  işlemişler.

 

8-İNSANLAR SAĞLIK,ŞİFA  VE  GENÇLİK  KAYNAĞINA  SAYGI  VE  BAĞLILIK  GÖSTERİP ONU  İNANÇ  SİMGESİ  HALİNE  GETİRMİŞLER

 

            Derler  ki ; Vadide yaşayanlar,bu  olaydan  sonra  yaşlı  kahine tekrar   gitmişler.

Vadi  halkı ona  teşekkür  etmek  istemiş.

Bu sırada ,yaşlı  kahini  yatağında  ölmek  üzere olduğunu  görmüşler.Yaşlı  kahin  gelenleri  görünce  eliyle  işaret  edip  çağırmış:

            “Bu  ejder  bedeninde  yeraltının  büyülü  gücünü taşıyordu.Ona ilk  öldürücü  darbeyi  vuran  gence  bu güç  geçmiştir.Bu  genç  ise  bin  yılda bir  gelen  bir  insandır.İnsanların  en  güçlüsü,en kudretlisi  olacaktır.O  sizlere baş  olacak.Varın gidin  bu kaynaklara  sahip olun.Bu  kutsal mekanı  boş  bırakmayın.”demiş  ve  oracıkta ölmüş.

 

9-HER  BİN  YILDA  BİR YİĞİT  GELİR,ÇEVREYİ KORUR,DÜZENLER  VE UZUN  BİR  SÜRE  ADIYLA EN YÜCE  BİR  MERTEBEYE  ÇIKAR

  

            Denir ki ; o  günden  sonra,  her  bin  yılda  bir yiğit  gelir,çevreyi korur,düzenler  ve uzun  bir  süre  adıyla en yüce  bir  mertebeye  çıkar , sonraki  bin  yılda , bir  başkası  gelene  kadar  zamana  hükmeder.

 

 2-ÇİFTLİKKÖY EFSANESİ

 

         KARAKİLİSE

 

BİTİNYA İMPARATORUNUN USTA KILIÇ  KULLANAN, OK  ATAN GÜZEL  KIZI

 

            Bitinya  İmparatorunun  çok  güzel  bir  kızı  vardı.

Güzelliği  dillere  destandı.Onu  İstanbul’dan,Roma’dan,Atina’dan  daha bir  çok ülkeden,şehirden  genç,babayiğit  ister  ama  İmparatorun  kızı  kimseyi  istemez.

            Babasının Pylai kasabasının rıhtımına   yaptırdığı  köşkünde  yaşardı.Köşkünde  kendisi  gibi yedi  yiğit  kız vardı.Bu savaşçı  genç,bilekleri  bükülmez kızlar da onun  hem  can  yoldaşları  hem  de en  yakın  arkadaşlarıydılar. 

            Akşamları  yedi  kız  arkadaşıyla  atlarına  atlar  Hersek’e  kadar  giderlerdi.Çevredeki  ormanlarda  ok  atar,av  avlarlardı.

            İmparator Kızı,iyi  kılıç  kullanır,çok  iyi  ok  atardı.Attığı  hiç  bir  ok  hedefinden  şaşmazdı.Kendisiyle İmparator  babasının  askerleri kılıç oyunlarına  girmeye  görsünler.İlk  dakikalarda  genç  kızın  ayağını  göğüslerinde  bulurken   toprağa  dayalı  ağızlarına  zor  nefes  yetişirdi.

            Kızın , yedi  kız  arkadaşı  da  ondan  geri  kalmazdı.Yedisinin  de  bileği  bükülmez  yiğitler  olduğunu  herkes  bilirdi.

 

İMPARATOR  KIZININ  ÖLMESİ

 

            Günlerden  bir  gün,  Bitinya’nın  bu  şirin kasabasını yedi  genç  kızın  bir  feryadı  figanı  basar ki sormayın  gitsin.Öyle  bir  ses,öyle  bir  çığlık  ki  dağ,taş  yerinden  oynar . Attıkları çığlıklar,denizde  dalga  olur yüzer  gider  sonsuza. Ellerini,yüzlerini  yırtarlar.Kızı  yatağında  ölü  bulurlar.Kimine  göre:

“ yılan  sokmuştur.

Kimine  göre:  

“düşmanlar  zehirli  okla  kızı  öldürmüşlerdir.”

Kimine  de  göre :

“İmparatorun  düşmanları  ondan  intikam  almak  için  kızını  öldürmüşlerdir.”

            İmparator ile esi  ağlaşırlar  sızlaşırlar  ama  elden  gelen  bir  şey  yoktur.İmparatorun  eşi kızının  köşkünü görmeye  dayanamaz.Kapıda  bekleşen  askerlere  öyle  bir  emir  verir  ki hemen oracıkta,o  anda  kızın  köşkünü  yerle  bir  ederler .Köşkün  yeri düz  bir  toprak  alana  döner.

Liman da , çevresi  de   bir günde  ıssızlaşır.Ne  su  kemerlerinden suyun  sesi  gelir,ne  köşkün  yerinden bir  taş  parçası  görünür.

 

İMPARATORUN KIZI ADINA BİR  DİNİ  YAPI  YAPMASINI  RÜYADA GÖRMESİ

 

Bir  gün  İmparator  bir  rüya  görür.Rüyada  bir  elinde  asası  olan  uzun  sakallı  biri  İmparatora:

“Üzülme  oğlum.Kızının  köşkü  yerine  bütün  insanları  toplayacak ve Tanrıya  yalvaracak  bir  yapı  yap oğul.Hem  de  kızının  öldüğü  yerde.O yapıyı  gördükçe  sen  de  toprak  olacağını   hatırlarsın.Yapı ,görünümde  küçük  olsun ama  egemenliği  büyük  olsun.Dört  kapısı  olsun.Bir kapıdan  yağmur  girsin,bereket  taşısın.Bir kapıdan  rüzgar  girsin  bütün yeşili döllesin. Bir kapıdan  canlılar  girsin  çoğalarak  çıksın.Bir  kapıdan  deniz  sesi  girsin ufuklara  egemenlik  getirsin.Tam  tepesinden  güneş  doğsun, ortasına  eşitlik  düşsün,her şey  olgunlaşsın,göğe  dua  yükselsin.”

İmparator  uyanır,kan ter  içinde   gördüğü  rüyayı   defalarca   düşünür,düşünde   söylenenleri  haklı  bulur.Buraya  bir  dini  yapı  yapmak  istediğini yakınlarına  söyler.Hepsi  bu  isteği  uygun  bulur.İmparatorun istediği yapı   öyle  bir  yapı olsun  ki  hangi  yönden  baksan her  yönü hep  aynı  olsun.

            Pylai kasabasına,taş  iskelenin  yakınına  ustalar,mimarlar gelir.ölçerler  biçerler ilk  taşı,ilk  tuğlayı  koyarlar.

 

 

         HER  TUĞLASI  BİR  YERDEN,GERİ KALANI İSE  KUDÜSTEN GELEN BİTİNYA’NIN  EN  DEĞERLİ  YAPISI

 

            Derler  ki .”Her kapının  tuğlası bir  yerden  getirildi.İlk  tuğlası İstanbul  Ayasofya’nın  bir  duvarının en  uygun  yerinden, bozmadan , bir  yerinden,yapıya  zarar vermeden,ikinci  tuğlası İznik  Ayasofya’dan,Üçüncü  tuğlası Efes’ten,dördüncü kapının  tuğlası ve  yapıdaki  diğer  tuğlalar  da deve  yüküyle  Kudüs’ten  getirtilmişlerdir

            Kudüs’te yaşlı , ustalar  ustası bir tuğla  ustası yaşamaktadır.Bu usta,  tuğlaları  pişirirken içine   içine öyle bir  madde  katıyor  ki bunu  yakınları  ne  de  çırakları  bilir.Ustanın  sırrı..Tuğla  piştikten  sonra öyle  bir  sertleşir ki tıpkı  demir  sesi  çıkarır.Güneşe  çıkardığında güneşte  ayna  gibi  çevreye   ışığı yansıtır.Gece  ise ay  gibi ışıl  ışıl parlar,çevresini adeta  ışıltıya  boğar.

O  yüzden  bu  yapı dünyanın  en  kıymetli  yapısıdır.

Geceleri İstanbul’dan,taa İmparatorun  sarayından  bir  ay  parçası  gibi  fark edilirdi.Sırf   bu  yapıyı  görmek  üzere  bir  çok  insan  ay  ışığında  gelir  karşıdan yapıya hayran  hayran bakarlardı.

Yapı  Bitinya’nın  en  muhteşem  yapısıydı.

İmparatorun  kızı  için  yapılmıştı.

           

MODERN  BİNALARIN  ARASINA  SIKIŞMIŞ  SESSİZ  TARİH:KARAKİLİSE

 

            Aradan  yıllar  yıllar  geçer.

            Zaman döner Tarih  değişir,

            Bitinya  Bölgesine Roma  İmparatorları  sahip  olurlar.

            Doğu  Roma için  Bizans  İmparatorluğu  denilinde  bu  topraklar  Bizans  İmparatorluğuna  ait  olur.Hırıstiyanlığı kabul  eden  Bizanslar  Bitinliler  döneminde  yapılan  bu  muhteşem  yapıyı yeniden  elden geçirerek  bir kiliseye  çevirir.

            Bu Playli  kasabasındaki  kilise  İstanbuldaki  ve  İznik teki  iki Ayasofyaların  arasındaki   en  güzel kilisedir.Deniz  yoluyla istanbuldaki  saraya,kara  yolu  ile İznik  ve  Kudüse  bağlıdır.

            Aradan  yıllar  geçer.

            Osmanlı  çevreye  hakim  olunca  çevre  Müslünların yerleştikleri  alana  döer.

            Pylai  kasabasındaki Hıristiyanlar da çekilince    kilise  yıkılmaya  başladı.Çevrede  bu yapıa  Kara  Kilise  denilmeye  başladı.

            Şimdi Çiftikköy’de modern  binaların  arasında yıkık  ve  çevresi  dolmuş  sessiz  bir  tarihi  bina  olarak  zamana direnmektedir.

 

3-ALTINOVA  EFSANESİ

                            ÇOBANKALE   (XERİGORDOS)  EFSANELERİ (1)

                        

 

Yolunuz  bir  gün Altınova’ya düşsün.

O sıcak,yumuşak toprağı  örten asvaltın  dışına  aracınızı  çekin.Araçtan  inin.

Biraz  yürüyün

Toprağa sıkı  sıkı  basın.

Bedeninizin  hafifçe titrediğini  göreceksiniz.

Eğilin,iki  elinizi toprağa bastırın ve  kısa  bir süre ne  duyumsadığınızı düşünün.Eğer duyumsadıklarınızı ayırd  edemiyorsanız ben  size en  eskisinden  başlayıp   sırayla söyleyeyim.

            “Duyumsadıklarınız  ve  duyduklarınız metal  sesleriyle  Drakon  Vadisinde yürüyen savaşçıların  sesleridir.”

Biliyorum  şimdi  de  soracaksınız:

            “Hangi  savaşçılar,kimin  savaşçıları?”

Hemen  söyleyeyim:

 

DRAKON  VADİSİNDE KISTIRILAN HAÇLI  SAVAŞÇILARI

 

            “Bu savaşçılar ,zırhlarıyla,gürültüleriyle,metallere  bürünen Haçlı  savaşçılarıdır.”

            Siz  Haçlı  ordularını   düşünedurun, biz efsanemize  dönelim.

            Drakon  Vadisi’nde  yürüyen savaşçılar, sıra  düzeninde  şarkılar  ve  marşlarla   Drakon  Nehri’nin  ağzına  gelirler.Sularını  içer,göğüslerine  varan  akıntılı  sudan  karşıya  yürüyerek  geçmeğe başlarlar.Vadideki  zırhlı  savaşçılar   suda  ilerlerken birden  güçlü  bir  hücum  sesiyle   tuzağa  düştüklerini  anlarlar.Vadinin  ve  nehrin  çevresinden  başlarına  yağmur  gibi  oklar  yağar.Öyle  bir yağış  başlar  ki onları  ne  metal  zırh  koruyabilir,ne  de sinme,saklanma.Savaşçıların  tümü  ölür.Ne  taş  üstünde  taş,ne  de  omuz  başında baş kalır.Yaralılara ise biraz  sonra  tepeden vadiye  inenler kılıçtan  geçirir.Kıyıda  kalan ölen  haçlılar da  suya  atılır.

            Drakon  Nehri,günlerce  kan  akar.

            Denize  sürüklenen  kanlar   nehir  ağzından denizin  içlerine  kadar  kızıl  bir  akıntı  oluşturmuş.

            Ağır  metal  elbiseleriyle Haçlılar  koca  nehirde  dağ  gibi cesetleriyle günlerce  kalmış.

            Drakon Nehri’nin önü  kapanmış.Sular  birikmeğe  başlamış.Nehir yatak  değiştirmiş.

 

 

 

 ÇOBANKALE’DEKİ BİZANSLILAR

 

         Bu  sırada  yörede   Bizanslılar  yaşamaktadır .Emir dinlemeyen Haçlıların yakıp  yıktıkları  ve  hangi  canlıyı  görürlerse kılıçtan  geçirdiklerini bilen Bizanslar Xerigordos’a (Çobankale’ye) sığınmışlar.

            Yörede yaşayanlar , kaleye  sığınırlarken savaşçıları  da  yöreye  zarar  veren  bu  gözü dönmüş  savaşçılara  tuzak  kurmakla  uğraşıyorlarmış.

            İçeri sığınanlar, kısmen yıkılan kalenin, ayakta kalan burçlarından aşağıya, nehir yatağına bakıyorlarmış.

            Bu kadar metal, bu kadar kemik ile ne yapabilir?

Önce suyun önü açılır.

Onlar da öyle yapmışlar.

Cesetleri ve metalleri birbirinden ayırmış, iki koca dağ yapmışlar. Sonra dalmış ormana iki dağdan da yüce bir dağ daha kurmuşlar. Odun dağı...

            Bilgeleri, Bilginleri gelmiş, kafa kafaya vermişler.Tartışmışlar,konuşmuşlar.Metallerin ve  kemiklerin nasıl  değerlendirileceklerini bulmuşlar. Görevliler,koşmuş, kazanlar kurmuş, yataklar hazırlamışlar.

 Cesetleri, kazana, metalleri yatağa koymuşlar. Ardından koca  odun  dağlarını  yakmışlar.

Ben  diyeyim  otuz  dokuz  gün,siz  deyin  kırk  gün.

Odunlar  yanmış  ha  yanmış.

Sonunda yatakta Metaller erimiş,kazanlarda  ise kemikler erimiş...Kazanlar dolusu tutkal oluşmuş.

           

         ÇOBANKALE ‘NİN)  DEMİRCİ USTALARI

           

            Soğuyan yatağın başına ustalar üşüşmüş. Çekiçler  getirilmiş, örsler kurulmuş,. Koca demir yığınından demirler  kesilmiş, demirler dövülmüş. Ustalığa ustalık katılmış, koca kale kapıları orada yapılmış.

           

         ÇOBANKALE’NİN TAŞ USTALARI

           

            Yapı ustaları,kalenin yıkılan taşlarını toplamış, taş ocaklarını açmışlar. Baş

 
  iletişim: orucbeylim@hotmail.com  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol